SAĞLIK MAKALE

DİŞ AĞRISI EVDE NASIL GEÇER
Diş ağrısı, dayanılması gerçekten zor bir ağrıdır. Hiçbir ağrı bu kadar sıkıntılı olamaz. Gece uykudan uyandıran, yedirip içirmeyen türde bir ağrı olup, kimsenin bu ağrıyı yaşamamasını diliyoruz. Ancak, insanız ve her şey bizim için. Böyle bir durumda, diş hekimine gitmeden evde diş ağrısını geçiren tedaviler neler olabilir?

Sola Dayalı Resim

Şimdi, bu makalemizde, diş ağrısından kurtulmayı, diş ağrısına nelerin iyi geldiğini, diş ağrısını geçiren pratik yöntemleri anlatmak istiyoruz.Yalnız, diş ağrısını geçirebilecek bu yöntemler, kesin olmamakla birlikte, ağrınızı en aza indiren yöntemlerdir.

Diş Ağrısına İyi Gelen Yöntemler :
Karanfil: Karanfil, sanki çürük bir diş görüntüsü ile diş ağrıları için tasarlanmış bir baharat. Kuru karanfil, ağrı olan bölgede bekletilirse, lokal uyuşma sağlayıp o bölgeyi uyuşturarak ağrı hissini azaltır. Antibakteriyel olduğu için de ağrıyan veya çürük olan dişin içerisi ve etrafındaki zararlı bakterileri yok edecektir.
Bu yöntemden tam performans alabilmek için, ağrıyan dişin üzerinde karanfilin uzun süre beklemesi gerekiyor. İlgili bölgenin uyuşması ve içlere nüfuz etmesi gerekiyor.
Bir diğer yöntem ise, 10 adet karanfil ezilerek öğütülür ve yarım çay bardağı sıcak suyun içerisinde uzun süre bekletilir. Bu su süzülür ve ağız içerisinde gargara yapılır. Gargara, dişlerin arasındaki bakteriler öldürür, ağız içerisinde genel bir uyuşma sağlar. Hemen ardından süzülen posa ağrıyan dişin üzerinde bekletilir. Bu sayede iltihaplar, anti bakteriyel karanfil sayesinde küçülecektir ve hatta yok olacaktır. Yalnız , bu suyu içmeyiniz çükü ishale yol açar.

Sarmısak: Sarımsak, anti bakteriyel bir bitki olduğu için diş ağrısı ve iltihaplarına iyi gelir.
Birkaç diş soyulmuş sarımsağı ezip tuz ile karıştırın. Diş ağrısı olan bölgeye dikkatli ve geniş bir şekilde koyun ve bekletin. İltihabın neden olduğu diş ağrısını dindirecek ve iltihabın yok olmasını sağlayacaktır.

Sirke ve Tuzlu su : Sirke uygulaması, dolgu olmayan dişlere uygulanır. Eğer çürükten dolayı dişiniz ağrıyorsa, sirke ile ağzınızı birkaç defa gargara yapmanız ağrıyı azaltacak ve ağzınızı dezenfekte edecektir.
Ağız yaraları ya da derinin tahriş olmaması için, sirke içerisine bir miktar su katarak etkisini azaltabilirsiniz.
Aynı işlemi tuzlu su ile de yapabilirsiniz. Diş ağrısını uyuşturacaktır. Tuzlu su gargarası, ağızdaki mikropları kıracak ve diş ağrısını büyük ölçüde azaltacaktır.

Buz : Diş ağrısında buz kullanmak her zaman için son yönteminiz olsun.
Diş ağrınız, eğer dayanılmayacak safhaya gelmişse ve her yolu denediyseniz ve sonuç alamadıysanız uygulayınız.
Minik bir buz parçasını dişiniz ve damağınızın arasına koyarak ve erimesini bekleyin. Bu şekilde ağrınızı geçici olarak azaltabilirsiniz.
Bu yöntemi, sadece, doktora yetişebilmek için yolda yapınız. Onun haricinde kullanılması uygun değil.

Çörek otu : Çörek otu, direkt olarak diş ağrısına tedavi sağlanmaz. Bu sadece bir ağrı önleme yöntemidir. Genel anlamda kuvvetlendirecek bir besindir. Çörek otu, her hafta, birer çay kaşığı olarak tüketilirse, diş ve diğer türlü ağrıları önceden engelleyecek olan bağışıklığı güçlendirir.

 
İLAÇ KULLAMMADAN BAŞAĞRISI NASIL GEÇER
Baş ağrısı günlük haytta karşılaşılan büyük sorunlardan biri. Günümüzü etkileyen bu durumdan kurtulmak için ağrı kesici ilaçlara başvururuz. Peki ilaç kullanmadan baş ağrısını geçirmek mümkün mü?

Sola Dayalı Resim

Baş ağrılarının bir sebebi strestir. Stres sebebiyle kaslarımız sertleşir ve boyun ağrısıyla başlayıp baş ağrısına çevirebilir. Boynunuzu ve omzunuzu hareket ettirerek ufak egzersizler yapmayı deneyin. Bu sizi rahatlatacaktır.

Yastığınıza birkaç damla lavanta yağı damlatmanız uyumanızda size yardımcı olabilir.

Başınız ağrıdığında baskı uygulayarak ağrıyı geçirebileceğiniz noktalar bulunur. Bu nokta baş parmağınız ve işaret parmağınızın arasında kalan eklem noktalarıdır. Bu noktayı hafifçe bastırıp yuvarlak hareketler halinde baskı uygulamanız sizi rahatlatacaktır.

Eğer migren kaynaklı bir baş ağrınız varsa ses etkenlerinden uzak karanlık bir odada dinlenmeniz sizin faydanıza olacaktır.

Limon aramoterapi özellikleri sayesinde baş ağrısına iyi gelir. Bir parça limonu macun haline getirerek yüzünüze ve alnınıza sürerseniz faydasını göreceksiniz.

Başınıza buz torbası koymak baş ağrınızın geçmesine yardımcı olacaktır.

 
ÇOCUĞUNUZA BAL YEDİRMEYİN
İlk 6 ay yalnızca anne sütü ile beslediğiniz bebeğinize ek gıdaya geçişte kesinlikle bal yedirmeyin.

Bebeklerin fiziksel gelişiminde anne sütü çok önemli. Özellikle ilk 6 ay aralıksız anne sütü ile beslenen bebekler 6. ayın sonunda ek besinlere ihtiyaç duyar.

Sola Dayalı Resim

Fiziksel gelişimlerine katkıda bulunmak için çoğu anne bilmeden ek gıdalarda risk faktörü oluşturabilecek ürünler de kullanabilmektedir. Bu ürünler nelerdir? Ne zaman ve nasıl tüketilmelidir? Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Zeynep Gül Hallaçoğlu ek gıdalar ile ilgili yanlış bilinenleri anlattı.

Ek gıdalara geçişlerin kademeli bir şekilde olması gerektiğini vurgulayan Hallaçoğlu, bala bir yaşından önce başlanmaması gerektiğinin özellikle altını çizdi.

Arıların bıraktığı bakteri bebeklerde zehirlenmeye yol açabilir

Arılar bal yaparken adı kolostridyum botalium denilen bakteriyi üreten kalıntıları bala bırakmaktadır. Bu bakteri bebeklerde botulizm denilen zehirlenmelere yol açabilmektedir. Bu zehirlenme bebeğin sinir sistemini etkilemekte hatta nadir olarak görülse de ölümle sonuçlanabilmektedir. Erişkinlerin sindirim sisteminde zehri önleyen ve bakterilerin çoğalmasını engelleyen faydalı kalıntılar mevcuttur. Bebeklerin sindirim sisteminde bu hücreler gelişmediği için bakterilere karşı bağışıklıkları yoktur.

Botulizm belirtileri nelerdir ?

Bebeğe bal verdikten sonra; düzelmeyen kabızlık, kol-bacak ya da boyun kaslarında gevşeklik, cansız ve zayıf ağlama, emme ve beslenmede azalma, sürekli olarak halsizlik, solunum sıkıntısı- hırıltı gibi belirtilere rastlandığında mutlaka doktorunuza başvurmanız gerekmektedir. Gıda zehirlenmeleri iyi pişmemiş diğer gıdalarda da görülebilmektedir. Bebeklere iyi pişmemiş herhangi bir gıda verilmemelidir.

Bebeklerin bağışıklık sistemleri erişkinlere göre daha az gelişmiş olduğu ve bağırsak olgunlaşmadığı için 6 aya kadar alerjen maddelerin bağırsaklardan emilerek kana karışma olasılığı bulunur. 6 aydan önce verilen bal,çilek,kivi,yumurta beyazı, çikolata, kakao gibi alerjen gıda ve maddeler aşırı duyarlılığı tetikleyip ileri yaşlarda bu besinlere karşı alerji ve astım gibi hastalıklara zemin hazırlayabilir.

 
KALP HASTALARI AŞIRI SICAĞA DİKKAT
Yaz mevsimi ile yüksek derecelere varan hava sıcaklığı, özellikle kalp hastaları açısından bazı riskleri de beraberinde getiriyor.

Sola Dayalı Resim

Büyük Anadolu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Oğuzhan Yücel, yaz döneminde özellikle kalp hastaları açısından ortaya çıkan risklerle ilgili bilgi verdi. Yücel, “Tatil ile dinlenme sürelerinin artması hem ruhu hem de bedeni rahatlatmakta, kişinin yenilenerek kendini günlük hayatın streslerinden uzaklaştırmasına yardımcı olmaktadır. Ancak çoğu zaman tatil ile birlikte kalp sağlığını olumsuz yönde etkileyen tatil hataları, kalp krizleri ve hipertansiyon ataklarını da tetiklemektedir. Kalp hastalarının ilk belirtilerinin ortaya çıkması; kalp krizi, kalp yetersizliğinin kötüleşmesi, ritim bozuklukları ve hastanelere kalp hastalığı nedeni ile yatış oranları kış aylarında yaza göre çok daha yükselir. Kış aylarında hava kirliliği ve artan solunum yolları enfeksiyonları özellikle, kalp yetersizliğinde kötüleşmeye, soğuk hava nedeniyle koroner arter hastalarında damar spazmları ve göğüs ağrıları, kalp krizi, hatta ani ölümler görülebilmektedir” dedi.

“Kalp hastalarının büyük bir kısmı yaz günlerinde, soğuk kış günlerine göre çok daha rahattır” diyen Dr. Oğuzhan Yücel, “Yakınmaları yazla birlikte kısmen rahatlayan kalp hastaları, özellikle bu dönemde daha dikkatli olmalıdırlar. Kendini daha iyi hissetmenin verdiği rahatlıkla, daha uzun ve efor gerektiren sporlar ile bazen fark etmeden sınırlarını zorlayabilmektedir. Hastalar özellikle yaz döneminde diyetlerini gevşetmekte, ilaçlarını kendilerince azaltabilmekte yada tamamen bırakarak kendilerine zarar verebilmektedir. Yüksek sıcaklıklar ve yüksek nemin beraberinde getirdiği sıvı kaybı, sağlıklı insanların bile zaman zaman zorlarken, kalp yetersizliği olan kişilerde, kalp krizi geçirenlerde, koroner damar hastaları ve tansiyon hastalarında istenmeyen kötü sonuçlara yol açabilir. Bu nedenlerle tansiyon ve kalp hastalarının özellikle yaz aylarında dikkat etmeleri gereken bazı önemli noktalar vardır” açıklamasını yaptı.

“ALKOL VE KAFEİN TÜKETİMİNDEN UZAK DURULMALI”

Kalp ve tansiyon hastalarının yazın dikkat etmesi gereken hususlar hakkında bilgi veren Yücel, “Günün sıcak saatlerinde güneş altında uzun süre kalınmamalı. Güneşlenmek ya da egzersizler ancak güneş ışınlarının etkisi yitirdiği akşam saatlerinde veya daha serin olan sabah erken saatlerde yapılmalıdır.

Aşırı sıcak vücut ısısını da artırır. Vücut sıcak havada soğutma sistemini çalıştırmak için kan damarlarını genişlettiği için kalp atım hızı artar, cilde daha fazla kan gönderir ve terleme ile ısıyı azaltmaya çalışır. Ancak fazla nemli havalarda terleme ile soğutma sistemi etkin çalışamaz. Damar genişlemesi ve kalp hızı artışına eşlik eden sıvı kaybı, kalbi oldukça zorlar ve uzun süre bu koşullarda çalışan kalpte mevcut problemler belirginleşip, ağırlaşabilir.

Göğüs ağrısı ortaya çıkabilir, kalp yetersizliği kötüleşebilir, tansiyon düşebilir ya da sıcak stresi ve dengenin bozulması ile tansiyon aşırı yükselebilir. Özellikle yaşlı hastalarda bu durumlar ciddi sonuçlara yol açar. Bu nedenle başta su, meyve suyu, ılık çaylar olmak üzere bol sıvı alınmalıdır. Hava sıcaklığı, günlük fizik aktivite ve kaybedilen suyun miktarına göre değişmekle birlikte günde en az 2 - 2.5 litre sıvı içilmelidir. Yağlı yiyeceklerden ve sindirimi zor gıdalardan mutlaka uzak durulmalıdır.

Kalp hastaları her zaman ki diyetlerini bozmamalı, bol miktarda taze sebze ve meyve tüketilmelidir.Bu besinler hem bol sıvı içerirler,hem de vitamin, mineraller ve antioksidanlar açısından zengindirler. Alkol ve kafein tüketiminden uzak durulmalıdır. Egzersizin türü ve düzeyini belirlemek üzere kalp doktoru ile görüşülerek, bazı yaz sporları, denize girmek dahil yapılabilir. Yapılan egzersizlerin kalp sağlığını korumak için olduğu unutulmamalı ve egzersiz için sınırlar zorlanmamalıdır.

Terlemeyi önleyen giysiler yerine açık renkli, rahat, bol, ince kumaşlar tercih edilmeli, şapka giyilmelidir. Doktorunuzla görüşmeden kalp ilaçlarınızı azaltmamalı, bırakmamalısınız. Uzun tatile, seyahate çıkmadan mutlaka kalple ilgili kontrolleri yaptırmalısınız. Yukarıdaki öneriler pek çok kalp hastası için geçerli olmakla birlikte, çok çeşitli ve değişik ciddiyette kalp hastalığı olduğunu, hastalığınıza ve size uygun en doğru önerileri, takibinizi yapan doktorunuzun verebileceği unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.

 
PLT NEDİR ?
PLT bir kan testidir. Trombosit’in İngilizcedeki karşılığı olan “platelet” kelimesinden gelmektedir. PLT kan testine trombosit kan testi veya trombosit sayımı da denmektedir. PLT testi ile kanımızda ne kadar trombosit olduğu hesaplanır. Bir mikro litre kanda (ki bir litrenin milyonda biri kadardır) 150.000-400.000 arasında trombosit bulunabilir.

Sola Dayalı Resim PLT kan testine trombosit kan testi veya trombosit sayımı da denmektedir. PLT testi ile kanımızda ne kadar trombosit olduğu hesaplanır. Bir mikro litre kanda (ki bir litrenin milyonda biri kadardır) 150.000-400.000 arasında trombosit bulunabilir. Trombositler kanın pıhtılaşmasına yardımcı olurlar. Tabak şeklindeki kan hücreleridirler ve kemik iliğinde üretilerek kan akışına yavaş yavaş salınırlar. Yüzeyleri protein kaplıdır. Bu sayede birbirlerine ve kan damarlarının duvarlarına yapışabilmektedirler. Bu bir yaralanma esnasında kanın pıhtılaşmasını ve akışının durmasını sağlarlar. Eğer trombosit seviyesi çok düşük olursa, örneğin bir mikro litrede yirmi binden az trombosit bulunursa, bu bir yaralanma sonrasında çokça kan kaybı yaşanmasına sebep olabilir. Trombositin çok az olduğu durumlarda rast gele kanamalar dahi gözlemlenebilir zira bu ölümcül bir durumdur. Öte yandan eğer kandaki trombosit seviyesi çok yüksek olursa, damar içerisinde pıhtılaşabilir ve kan akışını durdurabilirler. Bu trombolism kaynaklı bir ölüme yol açabilir. Eğer kişide beklenmedik bir kanama görüldüyse, ya da çok küçük bir yaralanmada bile kanama uzun sürüyor, durmuyor veya geç duruyorsa, ya da vücutta açıklanamayan morluklar gözlemleniyorsa doktor PLT testinin yapılmasını isteyebilir.

PLT Neden Yükselir?
Kemik iliğinin çalışmasındaki bozukluk kanınızdaki trombosit sayısını arttırabilir, bu da PLT’nizin yüksek çıkmasına neden olmuş olabilir. PLT’niz yüksek çıktığında doktorunuz, bunun kemik iliğinin çalışmasından mı kaynaklı olduğunu yoksa başka bir rahatsızlığınıza tepki olarak mı trombosit sayınızın yükseldiğini tespit etmeye çalışır. Zira trombosit seviyeniz, aşağıdaki rahatsızlıklarınızdan biri nedeniyle de yükseliyor olabilir:
• Akut kanamalar ve kan kaybı
• Alerjik reaksiyonlar
• Kanser
• Kronik böbrek yetmezliği veya başka bir böbrek rahatsızlığı
• Egzersiz yapmak
• Kalp Krizi
• Enfeksiyonlar
• Demir eksikliğinden kaynaklı anemi
• Dalağın alınması
• Hemolitik Anemi: Vücudunuzun ürettiğinden daha fazla kırmızı kan hücresini yok etmesidir. Bir kan hastalığı veya otoimün bozukluğu nedeniyle görülüyor olabilir.
• Eklem iltihapları, çölyak hastalığı, konektif doku bozuklukları veya inflamatuar bağırsak rahatsızlıkları gibi iltihaplı rahatsızlıklar.
• Geçirilen büyük ameliyatlar
• Pankreas iltihabı
• Travma
• Epinefrin, vinkristin gibi bazı ilaçların kullanımı.

PLT Neden Düşer?s
• PLT testi sonucu kemik iliği kanseri veya lösemi gibi kemik iliği hastalıklarını gösteriyor olabilir. Sayısı çoğalan kanser hücreleri, kemik iliği hücrelerine yer bırakmamış olabilir, bu da PTS değerinin düşük çıkmasına yani kandaki trombosit sayısının az olmasına sebep olmuş olabilir.
• Düşük PLT değerleri aynı zamanda midede kronik ülser kanamalarına sahip hastalarda veya herhangi bir kronik kanamaya sahip hastalarda da görülebilir.
• Düşük PLT değerleri aynı zamanda lupus gibi bazı oto-imün rahatsızlıklarının sebebi olabilir. Zira bu hastalarda bağışıklık sistemi hastanın kendi organlarına saldırdığı için düşük trombosit değerlerine sahiptirler.
• Radyasyon veya kemoterapi gören hastaların da PLT değerleri düşüktür. Dügoksin, sülfanomid, nitrogliserin ve kimidin gibi bazı laçlar da PLT değerinin düşük çıkmasına sebep olabilirler.
• Belli bazı böbrek rahatsızlıkları da kandaki trombosit sayısını azaltabilir.

   

  

Copyright © 2018 Hüseyin Tepe